İnsanlık her geçen gün kendinden bir parça daha kopmasını seyrediyor.Kimi zaman bu parça açlıktan ölen bir çocuk, kimi zaman ise para uğruna sönen hayatlar , kimi zaman hayallerle süslenmiş kayan bir yıldız... Ne yazık ki bunların sorumluları da bizleriz.Bir türlü bastıramadığımız duyguların, savaşmadan teslim olduğumuz düşüncelerimizin esirleri olmuşuz. Bu teslimiyet karşılığında ne mi elde edeceğiz büyük bir boşluk.Oluşan bu boşluğuda doldurmak için tüketime başvuracağız fakat o boşluğu dolduramayacağız.Tüketime başvurmamızında en büyük nedeni kendimiz için alternatif bir şık üretememiz . Yine doldurmak için tükettiğimizde aynı tablo ile karşı karşıya kalacağız ve hiçbir zaman doldurulamayacağız.Ta ki bizler savaşı kazanana dek. İşte o zaman insan olma erdemine ulaşacağız.Nasıl olur da bu basit tüketim diyagramı bu kadar büyür ve büyük kitleleri içine alır ? Tüketimin bu kadar dallanabilmesi için su veren bizleriz. Çünkü vereceği meyvenin tadına varmak için...
Halbuki o meyvenin tadına o kadar çok bakmışız ki.Hep aynı tat , hep aynı zevk fakat yinede ağaca koşuyoruz.
Neden sürekli tüketiyoruz ?
Ünlü filozoflar , bilim adamları , düşünürler... Hepsi insanoğlunun hayatta ulaşmaya çalıştığı olgu üzerine düşünmüşler ve bir çoğunun buluştuğu nokta MUTLULUK. Yani mutlu olmak için tüketiyoruz ve mutlu oluyoruz. Ya da öyle olduğumuzu zannediyoruz.Gerçek mutluluğun peşinden koşmak yerine sahte ve geçici heveslerin peşindeyiz.Bu hevesler çarkları döndürüyor ve her geçen gün yeni bir çarkın daha eklenmesine neden oluyor.Eklenen her yeni çark da hayat biraz daha pahallı bir hal alıyor bizler için.Fakat yinede bir şekilde bir yerlerden kısıp heveslere takıyoruz tüm paramızı ve zamanımızı.Paraya önem vermemize karşın birçok gereksiz eşyaya gözümüz kapalı alıyorum diyebiliyoruz. Bu çelişkinin sebebi alacağımız eşyanın bizim için büyük bir önem arz etmesidir.Bu önem karşısında emeğin karşılığı olan parayı sorgulamadan veriyoruz.Aslında tüketim yaparken sadece nesneleri değil paramızı, zamanımızı, emeğimizi ve kendimizi de tüketiyoruz. Bu çok yönlü tüketim sistemin karşısında zayıf düşmemize sebep oluyor ve dönen çarkların içinde kayboluyoruz.Kaybolan bir bireyin bu bilinmezlik durumu içinde tüketime ara vermesi düşünülemez.
Sistemden Kaçış
Sistemin açtığı çukurda tıpkı domuzun çamurda debelendiği gibi bizimde awmler , kafeler de zaman geçirmemiz , kaçışı imkansız kılacaktır.Aslında bu tablo ailelerde sıkça karşılaşılan kısıtlama kavgalarının haklı tarafının ebeveynler olduğunu gösteriyor.Kişi kendine hakim olma , söz geçirme gibi davranışlarda bulunamaz ise, bu duruma, bu yolları kat etmiş büyüklerinin el atması gayet normaldir.Peki büyükler içinde bulundukları çarkın farkına varmazlar ise ?
O zaman sistemin ve yetişkin bireylerin açısından pek bir şey değişmeyecektir. Çünkü sistem bizim düşünmediğimiz geleceği düşünerek gençlere yönelik oynuyor. Bu yüzden çatışmada tüketen taraf çoğunlukla genç tayfa oluyor.Asında bizi içine çeken bu durumun harikulade bir tarafı yoktur. Sürekli kendini tekrarlayan bir pazar söz konusu.Çok sık kullanılan telefonda da bu konunun örneğine rastlıyoruz. Günümüze kadar akıllı telefon evriminde önemli gelişmelere şahit olduk fakat bu önemli gelişmelerden çok gereksiz geliştirmeler bizlere sunuldu ve tanıtıldı.Bunun sebebi bizim baş edemediğimiz isteklerimizden kaynaklıdır. Mesela bilinçaltımızda bulunan ilgi isteği.Örneğin bir telefon alırken arka kamera sayısı , çekeceğimiz fotoları daha güzel hale getirmek için , anılarımızın süslenmesi için değil sosyal medyada ve çevremizde telefon sayesinde ilgi odağı olmak içindir.Bazı kişiler buna itiraz edebilirler , fakat emini ki onların arzuları da bahsettiğim örneğe çok uzak değildir.Burada ki tüketim işlevsellik için değil sosyal çevreden geri kalmamak içindir.Gerisinde kalmaktan korktuğumuz bu sosyal çevrede ne yazık ki tüketim çevresinde gelişen bir topluluk biçimidir.Yani hayatımızın her alanında bir şekilde tüketiyoruz ve kaçış için düşeceğimiz bir tek yol vardır orası da sadelikten geçen yoldur.
Sadeliği kabul etmemizin birçok sebebi vardır. Bunlara el atmak istiyorsak kendimizi bir muhakemeye çekmemiz lazım.Aksi takdirde hayatımızı bir hiç uğruna TÜKETECEĞİZ.
"Bilgiden güçlü olan cehaletin devrin de , bilgi satanların fakir olması gayet normal."
Yorumlar
Yorum Gönder